Tarih Bilmek Üzerine

Loading

          Çabuk unutuyoruz, çok çabuk. Akşam olunca sabah ne yaptığını unutan, hızlı tüketen insanlar olduk. Şüphenin yerini kesinlik aldı, merakın yerini tembellik. On kişinin on günde yaptığı işi, tek programa sığdırdık. Uzun uzun işlemleri, makinelere hesaplattık. Hatta o derecede ve öylesine ki düşünmeyi bile bizim için başkasına bıraktık. Oysa sokaktan birini çevirip sorsak, güya hiç özgür olmadığımız kadar özgürüz. Sözde geleceğimize yön verdiğimizi düşünüyoruz. Acaba öyle mi? 

          Nedensellik ilkesi “aynı koşullar altında aynı nedenlerin aynı sonuçları” doğuracağını söyler. Yani bugün evde 100 derecede kaynattığınız su, yarın 80 derecede kaynamaz. Bununla, tarih arasında da pek tabii bir ilişki vardır. “Tarih tekerrürden ibarettir.”  sözünü duymayan var mı? Sanırım yoktur. Belki bir savaşın tarihini bilmek sizin için çok önemli değildir ama ya savaşı kazandığımız halde masa başında toprak kaybettik desem… Tarih bilmek, bir seçim değil bir ödevdir. Tarih bilmemek, geçmişteki hatalardan ders almamak, günümüzde bilgiye bu kadar kolay ulaşabiliyorken kabul edilemezdir. Bayrağı bir önceki nesilden devralıyoruz. Geleceği inşa edecekler biziz, başkası değil. Bugün öğrendiğiniz her doğru bilgi, geleceğe yatırımdır. Nasıl geçmiş nesillerin bize karşı sorumlulukları vardıysa bizim de gelecek nesillere karşı sorumluluklarımız vardır.

           İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine hata, üçüncüsüne ise tercih demiş Dostoyevski. O halde sadece günümüzde yaşamak, “geçmişe mazi geleceğe ati” anlayışıyla hareket etmek; bu apaçık bir tercihtir. Bu tercihten ve sonuçlarından elbette ki sorumlusunuzdur. Tarihin sadece okulda okutulan bir dersten ibaret olduğu yanılgısı, maalesef günümüzde pek yaygındır. Bu durumda size Ulu Önder Atatürk’ün sözünü hatırlatmak isterim. “Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.” Atatürk, geçmişini bilmeyen siyasetçi yahut geçmişini bilmeyen bilim insanı dememiştir. Burada bariz bir şekilde, herkese seslenilmektedir. Özetle tarih bilmek, sadece belli bir kümenin değil; geleceğin dizginlerini eline almak isteyen herkesin ödevidir. 

          Merak edeceğiz, araştıracağız, öğrendikçe bilmediğimizi fark edeceğiz fakat öyle lalettayin bir biçimde değil. Ölçerek, tartarak… Günümüz bilgi okyanusunda, oyuncak balıkla gerçeğini ayırt etmesini bileceğiz. Şüpheyi kaybetmeden sorgulayarak fakat paranoyak komplocular da olmadan… Filanca yerdeki  falanca kişinin dediğine körü körüne inanmadan, belgeleri kontrol ederek, kronikleri okuyarak, cümlelerimize “atıyorum” diye değil “biliyorum diye başlayarak… 

          Bilgi manipülasyonu hiç olmadığı kadar kolay. Zamanında uçaklardan sahte gazeteler atanları biliriz. Şimdi uçaklar yok, telefonlar var; gazete atmaca yok, sosyal medya var. Fotoğraflarla ve  yazılarla oynamanın bir uygulama uzakta olduğu zamanda yaşıyoruz. Bu karmaşaları, Atatürk 1931’de öngörüp Türk Tarih Kurumunu açmışken biz hala tarihimizi dizilerden ve sosyal medyadan öğreniyorsak manipüle edilmek de müstahaktır sanırım. Objektif olmak zorundayız, araştırırken de yazarken de. “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” demiş Atatürk. Demiş demesine de…

5 1 vote
Yazıyı Puanla
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments