Klasik Müzikte Veda Teması

Loading

Bu yazı, klasik müziğin özellikle de romantik döneme özgü klasik müziğin işlediği ana konulardan birisi olan ‘ Veda ‘ temasını okura tanıtmak, dinleyiciye farklı bir bakış açısı kazandırmak amacıyla yazılmıştır. Aslında bu yazıda geçen çoğu olayı diğer yazılarımda parça parça anlattım fakat kanaatimce kendi başına derli toplu bir yazı olmayı hak eden bir konu bu. Ekstradan daha önce yazılarımda anlatmadıım 2 eseri anlatacağım. Beethoven’ın 26 numaralı sonatı ile Haydn’ın 45. senfonisi. Büyük Alman ve Avusturyalı besteciler Joseph Haydn, Ludwig van Beethoven ve Polonyalı Romantik Frederic Chopin’den örnekler vererek konuyu anlatacağız. Yazının sonunda ismi ve bahsi geçen eserlerin, tarafımca iyi bulunan kayıtlarının video bağlantılarını bulabilirsiniz. ‘ Veda ‘ temasının bu kadar yoğun işlenmesinin altında yatan en büyük sebep elbette bir daha geri dönemeyecek olmanın verdiği üzüntü ve çaresizlik duygularının genelde aşkla birleşmesidir. En azından Frederic Chopin’de böyle olmuştur. Aslında Frederic Chopin’in ‘ Veda ‘ eseri kendi başına bir makale olmayı hak eder. Klasik müzik tarihinin en dramatik aşk öykülerinden birisine ev sahipliği yapıyor bahsini edeceğimiz eser. Aslında, bu eserlerin belki de hepsini bir yerden duydunuz ya da kulağınız bir şekilde aşina. Bu sebeple yazıyı okurken arkadan eserleri dinlemek yazının etkileyiciliğini ve okuyucunun atmosfere bağlantısını güçlendirebilir. Yazının amacını verdikten sonra işleyişinden biraz bahsedeceğim. Kronolojik sırayla gideceğiz. Önce Alman ve Avusturyalı besteciler olan Joseph Haydn ve Ludwig van Beethoven ardından piyanonun şairi ve romantik deha Frederic Chopin’den bahsedeceğiz. Bu bestecilerin eserlerinin derin analizleri yapılmasa da müzisyen olan ve teknik bilgilere sahip olan okuyuclar için anlaşılır ve sade bir biçimde teknik detaylara değinilmeye çalışılmıştır. Joseph Haydn’ın eseriyle başlamadan önce Haydn ile ilgili ufak bilgiler verelim. Bunu diğer iki besteci için de yapacağız. O halde bölüm bir ile başlayalım.

BÖLÜM I.I: SENFONİ TÜRÜNÜN BABASI – JOSEPH HAYDN.

Joseph Haydn aslında tam anlamıyla bir senfoni bestecisidir fakat unutulmaması gereken önemli bir detayın olduğu da açıktır. Haydn’ın senfonileri oldukça sadedir ve basittir. Bu önerme, kötü bir söylem olarak algılanmamalıdır. Sade düşünmek her zaman çok daha zordur fakat buradaki sadelikten kastımız eserlerin birbirini yüksek oranda andırması anlamında kullanılmıştır. Hatta öyle denir ki: 

” Haydn masa başında 1. Senfoni ile oturmuş 104. ile kalkmıştır. ”

Peki ya kimdir bu Joseph Haydn? Tam ismiyle Franz Joseph Haydn bir besteci, müzik öğretmeni ve şeftir. Babasıyla müzik öğrenimine başlamıştır. Babası da müzisyendir. ” Senfoninin Babası ” ve ” Yaylı Dörtlünün Babası ” olarak bilinir ve bu türlerde sayısız melodisi ve eseri vardır. Tüm senfonileri yaklaşık 37 saat sürer. 31 Mart 1732 ve 31 Mayıs 1809 tarihleri arasında yaşamış olan besteci zamanına göre oldukça uzun bir hayata sahip oldu. Sonrasında gelecek besteciler olan Wolfgang Amadeus Mozart, Frederic Chopin, Felix Mendelssohn gibi besteciler çok erken yaşlarda öleceklerdir fakat Haydn 77 yıl yaşamıştır. Mozart’ın çok yakın arkadaşı ve akıl hocası, Beethoven’ın da biricik öğretmeniydi. Beethoven ile yüzlerce saat ders yapmışlardır. hatta öyle ki Beethoven geceleri bile Haydn’ın kapısını çalıyor ve onunla dersler yapmak istiyordu. Haydn da çok sevdiği ve çok yetenekli bulduğu bu öğrencisiyle ders yapıyordu. Son zamanlarda çıkan iddia der ki Beethoven’ın Haydn’a yaklaşık 2000 saat ders borcu vardır. Burada ilginç olan 2000 saat ders yapmaları mı yoksa Beethoven’ın hiçbirisini ödememesi mi yoksa Haydn’ın bunu bile bile ders vermeye devam etmesi mi tartışılsa da müzik olduğunda konu iki besteci de diğer tüm değerleri unutuyordu. Yine bir iddia der ki bir gün Beethoven Haydn’a yazdığı 3 sonatı gösterdi. ( İlk 3 sonat. ) Haydn’a ithaf ettiğini söyleyince Haydn buna çok sevindi fakat nota kağıdının üzerine ‘ Haydn’ın Öğrencisi ‘ diye not yazılması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Beethoven bu isteği asla yerine getirmedi. Günümüzde eserler Haydn’a ithaflı olsa da hiçbir yerde Haydn’ın Öğrencisi yazısı yoktur. Haydn senfonilerini yazarken pekçook yaylı dörtlü ve orkestral eser de besteliyor bunları yayınlıyordu. Maddi olarak iyi bir hayat geçiriyor ve her halinden memnun oluyordu. Çok ama çok ilginç bir olay ise şudur ki: Haydn’ın kafası farklı bir yolculuğa çıktı; gömüldükten kısa bir süre sonra frenologlar tarafından çalındı ve kafatası diğer kalıntılarla ancak 1954’te yeniden birleştirilebildi. Şimdi Bergkirche’nin kuzey kulesindeki bir mezara defnedilmiştir. Ayrıca Haydn’ın çoğu eserinin hikayesi de vardır. Buna şimdilik Sürpriz Senfoni’yi örnek verelim. 

BÖLÜM I.II: SÜRPRİZ SENFONİ.

Sürpriz Senfoni adı verilen 94 numaralı senfonisinisinin hikyesi akşam yemeği sonrasındaki konserlerde dinleyicilerinin çoğunun uyuduğunu anladığında Haydn’ın eseri yazmaya karar vermesiyle başlar. Haydn’ın çoğu senfonisi gibi canlı birinci bölümle başlayan eser; yumuşak, yavaş tempolu ikinci bölümle devam eder fakat dinleyicilerin uykuya daldığı sırada davullar ve çok yüksek sesli telli çalgıların melodisi ile onları uyandırır Haydn. Burada verilen Sol Majör akorları fortissimo dinamiğindedir. ” Kafka İle Konuşmalar ” kitabında Franz Kafka, Haydn’ın beste yapmadan önce özel hazırlanmış pudralı bir peruk taktığından söz eder. ( Vikipedi’den Derleme Yapılmıştır. )

BÖLÜM I.III: ” VEDA ” SENFONİSİ:

Gelelim yazımızın da asıl konusu olan ‘ Veda ‘ temasının işlendiği eserine Haydn’ın. Eserin hikayesine kısaca göz gezdirelim. 45 Numaralı Fa Diyez Minör Senfonisi, ‘ Veda ‘ Senfonisi ismiyle anılır. Eserin dördüncü yani son bölümünde birkaç müzisyen kendi bölümlerini bitirir ve müzik halâ devam ederken sahneyi terk eder. Müzisyenler partisyonları bittikten sonra bunu periyodik olarak yaparlar. Bu, sahnede şef ve tek bir kemancı kalana kadar devam eder ki kalan tek kemancı da başkemancıdır. Bu senfonide Haydn ve müzisyen arkadaşlarının kış mevsiminde şehirdeki ailelerinin yanına dönmek istediklerini Prens Esterházy’e anlatmak istedikleri hikâye edilir. Prens mesajı almış ve onlara izin vermiştir. Aslında Prens ilk başta izin vermese de ilk gösterimin ardından oyundan etkilenmiş ve duyygulanmış ardından Haydn’a izin vermiştir. Haydn sonraki gün hemen vakit kaybetmeden gösterinin ertesi günü Eisenstadt’a döndü. Özlem ve dramanın birleşimini oluşturan eser günümüzde sahnelendiğinde oldukça komik bir atmosfer içinde sahnelense de aslında Haydn açısından durum hiç de öyle değildir ve Haydn özlem duymuştur. Amacına da ulaşmış görünüyor. Eser muhtemelen Haydn’ın kariyerinin daha erken dönemindeki senfonilerin daha tanıdık ve sıklıkla icra edilenlerinden biridir. Özellikle senfonilerin ikinci yarısından sonrası pek de icra edilmez. Sürpriz ve Londra Senfonisi hariç. Haydn’ın kendisi 85 Numaralı Senfonisi’ndeki ilk bölümün açılışını alıntılayarak, dinleyicilerinin bunu tanıyacağını bildiğini ileri sürer. Yazının başında da dediğimiz gibi aslında çoğu eseri birbirine benzemektedir melodik olarak. Müzikolog James Webster’a göre, yapıt ününü bağlantılı anekdotlarıyla değil, kendi başına üstün müzik olarak hak ediyor ve onu çok detaylı bir şekilde analiz edip kendi içine yerleştiren önemli bir kitapta ( Webster 1991 ) ayırmıştır. Haydn’ın ‘ Veda ‘ temasını işlemesi bu şekildedir.

BÖLÜM II.I: ALMAN BİR MÜZİSYENİN SONAT DEVRİMİ.

Beethoven’ı bugüne kadarki çoğu yazıda anlattık. Yine de benim yazılarımı ilk defa okuyan okurlarım için bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum. Sözünü ve melodilerini çokça duyduğumuz o ünlü Ludwig van Beethoven kimdir? Bir devrimcidir. Bir liderdir. Cesaretli ve muazzam kararlılığı olan bir dahidir. Her şeyden önce bunları bilmek lazım aslında. Beethoven dahi bir devrimciydi. Devrim diyoruz çünkü klasik müziğin yapısını tamamen değiştirmese de ileride sırasıyla Schubert, Chopin, Mendelssohn, Liszt, Brahms, Clara, Debussy, Stravinsky, Prkokfiev, Sorabji, Ligeti gibi bestecilerin yazdığı ve herkesin ‘ köklü değişmiş müzik ‘ olarak adlandırılan eserrlerin temelini oluşturmuştur. Öyledir ki Beethoven müziği vardır ve bu bir kavramdır. Beethoven’ın yeni soluk getirdiği en büyük tür şüphesiz Senfoni’yken küçük türler içinde en büyüğü şüphesiz Sonatlar’dır. Bunlara geçmeden önce Beethoven hakkında ufak genel bilgiler verelim. 17 Aralık 1770 tarihinde Almanya, Bonn’da dünyaya geldi. 26 Mart 1827 yılında ise 56 yaşında Viyana’da vefat etti. İlk eseri olan ‘ Marş Teması Üzerine Çeşitlemeler ‘ eserini 1783 yılında yayınlayan Beethoven babasından ciddi eğitim gördü. Hatta bir önceki yazım olan Beethoven ve Karl yazısında Beethoven’ın bu ciddi eğitiminin ilerideki hayatına etkisini anlatmıştım. Bakmanızda fayda görüyorum. Hayatı boyunca yüzlerce eser besteledi. Senfoni, Sonat, Çeşitleme, Vals, Eccosaise, Bagatel, Opera, Uvertür vb. çoğu türde eserler verdi. Figero ilk ve tek operası olması yönünden önemli olup Beethoven’ın hayatının 3 bölümünü de aynı anda içeren tek eseridir. Detaylı bilgi için ‘ Beethoven ve Karl ‘ yazısına bakabilirsiniz. Ayrıca hayatının sonlarına doğru sağır olmaya başlayan büyük deha 9. Senfoni gibi büyük eserlerini sağırlık döneminde bestelemiştir. Tamamen sağır olmasa da Beethoven çok büyük zorluklar çekmiştir. Günümüze kadar Beethoven 9 Keman, 32 Piyano Sonatı yazdı. En meşhurları 9. Kreutzer Sonat, keman ve piyano içindir, Ay Işığı Sonatı, Appasionata vb. isimler olsa da Beethoven’ın kalbinde ayrı bir yere sahip bir eser vardı…

BÖLÜM II.II: BELİRSİZ BİR VEDA: LES ADİEUX.

Les Adieux Sonatı. Mi Bemol Majör ( E Flat Major ) tonunda olan Sonat yaklaşık 17-18 dakika sürer. Neredeyse 45 dakika süren Hammerklavier Sonatı ile karşılaştırılınca oldukça küçük bir eser gibi gözükse de içerdiği derinlik yönünden oldukça büyüktür. Bu büyüklük hem biz müzisyenler ya da klasik müzik severler için hem de şşüphesiz Beethoven içindir. Aslına baktığımızda Beethoven kadınları ve arkadaşlarını çok severdi. Kadınlardan kastım her anlamda severdi. Cinsel yönden ve manevi yönden. Sadece cinsellik esasına dayanan ilişkiler kurduğu gibi derin bağlar kurduğu ilişkileri olmuştur. Zaten oldukça ünlü olan ‘ Ölümsüz Sevgili ‘ de Beethoven’ın duyduğu en büyük aşklardan birisidir. Konumuz dışında olsa da ‘ Immortal Beloved ‘ filmini seyredebilirsiniz. Kendiileri Beethoven’ı ve spesifik olarak onun ‘ Ölümsüz Sevgili ‘sini anlatır. Konumuza geri dönecek olursak şayet, Beethoven kadınları çeşitli yönlerden çok severdi evet. Arkadaşlarına da çok değer verirdi. Aynı zamanda ailesine de. Evet ailesiyle büyük sorunlar yaşamış gibi görünebilir ki doğrudur gerçekten sorunlu zamanlar yaşamıştır fakat her zaman için onları çok sevmiştir ve destek olmaya çalışmıştır. Arkadaş konusuna gelelim. Arkadaşlık olarak da Beethoven iyi birisiydi. Aksi olduğu inkar edilemez ama her zaman için arkadaşlarına değer verir ve onlara maddi manevi destek olurdu. Bu arada bu bilgilerin kaynaklarını yazı sonuna ekleyeceğim fakat merak edenler için yazının bu kısmında da söylemeyi uygun görüyorum. Bu tür bilgileri bestecilerin özel mektuplarından anlarız. Bazı mektuplar yanmış bile olsa karşı taraftan gelen mektuplardan, bestecinin yazdığı mektubun içeriğini çıkarmaya çalışır müzik tarihçileri. Özellikle spesifik bir besteciye  yönelmiş olan besteciler, konumuz gereği Beethoven tarihçileri, Beethoven’ın notlarından, okudğu kitaplar arası aldığı notlara, notlardan eserlerin altında üstünde yazan cümlelere her şeyi didik didik arar ve anlamlar yüklerler. Bu sebeple ortada bazı müzik tarihçisi olmayan insanların asılsız iddiaları dolaşır. Bu konuda Türkiye’de en güvenilir kaynak olarak bulduğum Aydın Büke’ye bırakıyorum sözü. Kitaplarını alınız okuyunuz. Kısaca dur/um böyledir. Yani Beethoven verdiği değerlerin büyüklüğü ile bonkör bir insandır bu konuda. Dediğim dedik ve inatçı olması arkadaşları tarafından kınansa da her zaman için iyi bir dost olmasını da bilmişlerdir Beethoven’a karşı. Hem kadınları hem de arkadaşlarını anlatma sebebim buydu çünkü eserin tam olarak kime ‘ veda ‘ amaçlı yazıldığını bilmiyoruz. İlk 1811 yayınına, ” İmparatorluk Majestelerinin ayrılışında, Arşidük Rudolph’a hayranlıkla ” yazan bir ithaf eklendi. Fakat çoğu tahminimiz Beethoven’ın asıl vedasının sevdiği bir kadına dair olduğu yönündedir. Eser 1809 ve 1810 yılları arasında 32 Piyano Sonatı Seti’nin 26 Numaralı parçası olarak yazıldı. Fransızca ‘ Les Adieux ‘ yani ‘ Veda ‘ sonatını Beethoven yazdığında yaklaşık 40 yaşındaydı. Beethoven yazmış olduğu bu eserde Korno Beşlileri adını verdiği bir üçlü akor ile eserini açar. Melodi olarak Sol-Fa-Mib teması kullanılsa da bu Mi Bemol Majör’den Do Minör’e kayınca ortam dramatikleşir ve akorlar sertlik kazanır. En ikonik açılışlardan birisidir Sonat türünde. Veda Sonatı 3 bölümden oluşur. Birinci kısım Das Lebewohl: Adagio – Allegro ismini, ikinci kısım Abwesenheit: Andante espressivo ismini ve son olarak üçüncü kısım da Das Wiedersehen: Vivacissimamente ismini taşır. Tempolar harici bazı farklı isimlerle karşılaşıyoruz bölümlerin adlarında görüldüğü üzere. Bunlardan birincisi olan Das Lebewohl ‘ Veda ‘ anlamına geliyor ve Beethoven tanıtım için üç dramatik akoru tercih ediyor. Ardından gelen bölüm Abwesenheit ‘ Yokluk ‘ anlamına gelmektedir. Ardından son bölüm olan ‘ Elveda ‘ ‘ Hoşça kal ‘ bölümü ile eser sonlanır. Tabi ki burada görüldüğü üzere eser kısa olmasının yanında teknik olarak zorlayıcıdır. Beşliler harici yüksek temppolar eser dinamiğini canlı tutar ve vedanın sıradanlığını azaltır. Bu sayede eser günümüzde en çok seslendirilen Beethoven Sonatları arasında yer alır. Eser yaklaşık 492 ölçü kadar sürer. Bunlardan 155 tanesi 1. bölümde, 41 tanesi 2. bölümde ve 196 tanesi de son bölümde yer alır.

BÖLÜM III.I: MELANKOLİNİN ZİRVESİ. FREDERİC CHOPİN.

Benim yazılarımı okuyanlar ya da beni tanıyanlar çok iyi bilirler benim ne kadar büyük bir Chopin hayranı olduğumu. Bu sebeple bu bölümü sona aldım ve finali böyle yapmak istedim. Chopin kimdir? Bir şairdir. Klavye şairidir. Tam bir romantik ve elittir. Efendidir ve samimidir. Oldukça utangaç ve cılızdır fakat bir o kadar güçlü bir kalbi ve hayatı vardır. Bundan sonraki paragraf ‘ Cehennem Tatili: Frederic Chopin & George Sand ‘ adlı yazımın ‘ ROMANTİZMİN TERCÜMANI: FREDERİC CHOPİN ‘ bölümünden alıntıdır. Chopin’in nasıl birisi olduğunu anlatmak ve size eser hakkında bilgi vermek amacıyla bu bölümün konulmasını uygun gördüm.

Frederic François Chopin ( İsmi Fransızca ve Lehçe olmak üzere iki farklı şekilde okunur. ) 1 Mart (?) 1810 yılında dünyaya gelmiş, romantizmin müzikteki en büyük liderlerinden birisi olan ve piyanoyu baştan yaratan Polonyalı bir bestecidir. Aslında bakacak olursak doğum tarihi konusu başlı başına sıkıntı çünkü babası Nicolas Chopin, küçük Frederic’in doğum tarihini hatırlayamamıştı. Perşembe olduğunu biliyordu ama vaftizinden 2 hafta önceki perşemnbe mi yoksa 3 hafta önceki perşembe mii bilmiyordu. Ayrıca 22 Şubat ve 1 Mart tarihleri arasında kalması ve iki tarihin de perşembe olması bilmemizi imkansız hale getirmiştir. Bu yüzden Chopin’in doğum tarihi tam olarak 11 Mart diyemiyoruz ama yine de 22 Şubat’tan daha yüksek bir ihtimal olarak düşünülüyor müzik tarihçileri arasında. Kendisi Polonya yakınlarında olan Zelazowa Wola köyünde dünyaya geldi. ( Şuanda müze ve resital alanıdır. ) Çocukluktan beri müzisyen bir ailenin içinde olan Chopin ilk piyano derslerini ablasından daha sonra da babasından aldı. Babası, dönemin sayılı isimlerine çalışıyordu ve bir müzisyendi. Ablası Ludwika, hayatı boyunca yanında olacağı Chopin için gerçek bir sığınak ve gerçek bir akıl hocasıydı. Ayrıca ek bilgi olarak şunu da vermek istiyorum: Chopin sonradan günümüzde en çok bilinen eserlerinden birisini Ludwika Chopin’e ithaf edecekti. Eseri hepiniz biliyorsunuz. ( Do Diyez Minör, Noktürn Op.Posthume No.20 ) İlk bestesini 7 yaşında yapan Chopin hayatı boyunca piyano üzerine inanılmaz büyük bir repartuar hazırlamış ve piyanoda bildiğimiz çoğu türün gelişmesinde ve popülerleşmesinde yer almıştır. Bu duruma baktığımızda Noktürnler, Mazurkalar, Valsler, Etütler, Polonezler, Sonatlar, Baladlar, Scherzolar, Rondolar gibi birçok türün öncüsü ve geliştiricisi olmuştur. Etütlerde virtüözite kavramını geliştirmiş ve bildiğimiz Konser Etütleri’nin oluşmasını sağlamıştır. Bu alandaki en büyük eserlerinden üçü şunlardır: Do Minör, Etüt Op.10 No.12 ‘ İhtilal ‘ / Mi Minör, Etüt Op.25 No.5 ‘ Yanlış Nota ‘ / La Minör, Etüt Op.25 No.11 ‘ Kış Rüzgarı ‘ bu eserleri ile birlikte ismini duyurmuş ve gittikçe popülerleşen birisi haline gelmiştir. Ne yazık ki hayatı boyunca çok sağlık sorunu ile uğraşmış ve müzik kariyerini ağır ağır ilerletmek zorunda kalmıştır. Hayatı boyunca sadece 30-35 konser vermiştir. ( Ki bu sayı Franz Liszt’in 1 ayda verdiği resital sayısına eşittir. ) Durumun böyle olması bize Chopin’in karanlık ve içe dönük bir yapısı olduğunu rahatlıkla söylemektedir. Halkın önüne çıkmaktan korkan, saf gibi duran bu karakter aslında öfke dolu, intikamcı ve kindar birisidir. İnanılmaz vatansever olması bir yana inanılamz da öfkeli birisidir Chopin. Mektuplarda Ruslara larşı ettiği küfürlerin haddi hesabı yoktur. Hayatımın en büyük pişmanlığı dediği Fransa’ya gitme kararı, kendisiyle vatanı arasındaki bağı büyük bir ölçüde koparmıştır. Yine de asla vazgeçmemiş ve her fırsatta ülkesini ve ailesini desteklemiştir Chopin. Öyle ki kendisini gerçek bir Polonyalı gördüğü için Fransız vatandaşı olmaktan vazgeçmiş ( Ki olsa maddi manevi getirileri olacaktı. ) ve hayatına Fransa’daki bir Polonyalı turist olarak devam etmiştir. Arada sevgilileri olsa da büyük yaralar almış ve hassas kalbi buna çok dayanamamıştı. Sevdiği insanları teker teker kaybetmesi bir yana bağlı olduğu vatanının da Rusların eline düştüğünü görmesi Chopin için bir hayatın sonu demek oluyordu. Kalbi, tamamen küle dönüşmüş, paslanmıştı. Yine de eserler yazmaya devam etti, sürekli üretti ve sürekli romantik dehasını bizlere sundu. Sürekli hasta olsa ve bir yerlere gidemese dahi bir gün George Sand takma lakaplı bir kadınla tanıştı ve onu ilk görüşünde ondan nefret etti. Arkadaşına olan bir mektubunda George Sand hakkında ‘ Şeytanın yüzünü çizmek istiyorsanız onu örnek olarak alabilirsiniz. ‘ yorumlarında bulunmuştu. George Sand da nedendir bilinmez Chopin’in peşini bırakmıyordu. En sonunda istediği oldu ve Chopin George Sand’a aşık oluverdi. 😀 Böyle anlatınca fazla saçma geliyor ama her gün sizi gözünüze sokan ve size değer veren bir insanı gördükten sonra etkilenmenin doğal olduğu anlaşılabilir. İşin ilginç yanı George Sand çok erkeksi bir kadındı. Erkek kıyafetleri giyer ve sigara içerdi. Kadınsı özellikleri çok gelişmemişti yani Chopin’in tatmin olmasını sağlayacak bir durum ortada yoktu. Şimdi bu bilgiyi niye verdim diye sorarsanız şunu demeye çalışıyorum ki Chopin George Sand’ı cidden seviyordu. O zamanlarda ciddi bir ilişki kaldıramayacak bile olsa onunla olma sebebi tamamen kişilik meselesiydi. Ayrıca ilginçtir ki Chopin de cinsel hayat konusunda çok zayıf bir adamdır. Yani bakıldığı zaman George Sand’ın da isteyeceği bir şey yoktu. Hatta bazı iddialara göre George Sand çeşitli vakitlerde Chopin ile cinsel ilişkiye girmeyi denemiş ama genelde başarısız olmuştur. Chopin’in sağlığı çok bozuk olduğu için aşırı heyecan ve adrenalinden de uzak kalması gerekiyordu o yüzden çok da zorlamıyordu George Sand. Bu arada George Sand evliydi yani eskiden. Chopin ile konuşmaya başladıklarında boşanmış ve 2 çocukla yaşıyordu. Sonradan Chopin bu iki çocuğı kendi çocukları gibi sevecek ama bir baba figürü olmaktan çok bir abi figürü olarak onların hayatında rol edinecekti. Bu ilişkiler önemli çünkü anlatacağım Mallorca tatilinde George Sand ve çocuklarından bahsedeceğim. Kısaca olaylar böyle neyse Chopin’den devam edelim. Chopin’in hayatında yer alan onca büyük olaya rağmen Mallorca tatili sonrası neredeyse ölecek duruma gelmiş ama bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştı Chopin. Sonradan George Sand ile de büyük sorunlar yaşamış ve ilişkilerini bitirmişlerdi. Chopin için hayatının çok zor gittiği bu dönemlerde Chopin’in sağlığı iyice gitti ve zavallı bestecimiz 17 Ekim 1849 yılında vefat etmiştir. Şu söz çarpıcıdır: ” Bu benim son ızdırabım. Daha fazla olmayacak. ” bu söz Chopin’in ölmeden önce kaydedilen son sözüdür. Ayrıca Chopin’in hayatında anlatmamız gereken bir nokta daha var ki o da Chopin’in son isteği üzerine. Chopin öldükten sonra kalbinin alınıp Polonya’ya gömülmesini istemiştir. ( Bu arada öldüğünde Paris’teydi. ) Ayrıca yayınlanmamış tüm eserlerinin yakılmasını da talep etmişti. Bu istekleri yerine getirme vazifesi Ludwika Chopin’deydi. Ludwika ilk isteğe uysa da ikinci isteğe uymadı ve Chopin’in özellikle söylemesine rağmen yayınlanmamış tüm eserlerini yayınladı. Bu durum önemlidir çünkü herkesin bildiği ve sevdiği çoğu eser Opus Posthume yani sonradan yayınlanmadır. ( Opus Posthume, besteci öldükten sonra opus numaralarına verilen ad ‘ eser yayınlanmışsa ‘ ) Bu arada Chopin ölmeden çoğu eserini de imha etmiş. Nereden biliyoruz şuradan biliyoruz, Chopin mektuplarında eserlerden bahsediyor ama ortada eser yok. Mesela diyelim ki Do Majör bir Mazurka yazdığından bahsediyor ama ortada o tarihlerde yazılmış Do Majör Mazurka yok. Bu durumda şu kanıya varıyoruz: Chopin ya eserlerini imha etti ya da beğenmedi bıraktı ve öyle imha etti ama kısaca bir imha etme durumu var yani 😀 Neyse, bu klasik müzikte sık rastlanan bir durumdur ve çoğu besteci için öngörülebilir. Hatta bazı besteciler vardır onlarca sonatı ya da ona benzer küçük türler içindeki büyük eserleri yakmıştır. Bu durum üzücü olsa da gerçekler bu yöndedir. Ludwika Chopin’in kalbini cidden alıyor ve Polonya’ya Kutsal Haç Kilisesi’nin oraya bırakıyor. Çok ilginç de bir olay vardır ki bu da şudur, kalp oradayken kilise yıkılacak gibi oluyor fakat vatansever bir Polonyalı kalbi oradan çıkarıp koruyor. Yani cidden büyük mucize ve büyük bir olay çünkü sonradan modern tıpın gelişmesiyle kalp incelenerek Chopin’in ölüm nedeninin tüberküloz ( Verem ) olduğu sonucuna vardık. Chopin’in kalbinin dinlendiği o mermer kitabenin üzerinde Aziz Matta İncilinden şu ifade yer alır: ” Hazineniz neredeyse kalbiniz de orada olacaktır… ”  ( Alıntı: Cehennem Tatili: Frederic Chopin & George Sand Bölüm: Romantizm’in Tercümanı: Frederic Chopin. – Ayberk Durgut. )

BÖLÜM III.II: ACILAR İÇİNDE BİR AYRILIK: L’ADİEU.

Chopin’in hayatında çok önemli bir yere sahip olan Maria Wodzinska ile Chopin aslında nişanlılardı. Bakıldığında Chopin de Maria da birbirlerine aşık iki gençlerdi. Tanıştıkları sırada Polonya karışıktı bu sebeple Chopin büyük duygu karmaşaları yaşadığı bir tarihte Maria ile tanışma fırsatını bulmuştur. Bundandır ki Chopin ile Maria birbirlerine aşık olmuşlardı. Mektuplaşmaları sürekli oluyordu ve ikisi de birbiriyle evlenmek istiyorlardı. Tek sorun şuydu ki Maria’nin ailesi soyluydu. Chopin zaten çok zengin olmayan ailesinin ardından Fransa’ya 5 parasız gidecek ve geçimini oradan sağlayacak hayatını öyle idame ettirecekti. Maria Wodzinska’nın babası sert bir adamdı ve kızının hastalıklı, zayıf ve fakir birisine gitmesini istemiyordu. Chopin zamanına göre oldukça yakışıklıydı fakat çok kolay hasta oluyor ve çok kolay yıkılıyordu. Bu sebeple baba bu evliliğe razı olmadı. Tüm ısrarlar sonucu Chopin eğer ayda 2000 taler kazanırsa baba kızını Chopin’e verecekti. 200-300 taler zor kazanan Chopin için 2000 taler bir rüyaydı. Belki evlilik rüyasından bile daha büyük bir ütopyaydı. Ne olduysa da baba ikna edilemedi ve Chopin ile Maria çifti nişanlarını bozarak ayrılmak zorunda kaldılar. Chopin’in içinde bulunduğu maddi, manevi durumlar ve Maria’nın da üzüntüsü genç ve hasta Chopin’i daha beter etti. Artık çok daha büyük bir darbe almıştı genç Chopin ve hayatının büyük bir döneminde bu olayı hatırlayarak arkadaşlarına ve tanıdıklarına üzüntüsünü dile getirmiştir. Maria ile ayrılmadan önce son kez buluşan Chopin, Maria Wodzinska’ya ithafen bir eser yazmıştı. Chopin’in şahsi en sevdiği ton olan La Bemol Majör tonundaki esere Chopin ‘ L’adieu ‘ ismini verdi. Elveda anlamına gelen sözcük bizzat aşk acısından Maria Wodzinska’ya ithaflıdır. Ayrıca Chopin bu tüm olayların verdiği öfke ve acıyla Maria’dan alddığı tüm mektupları bir kutunun içerisine koymuş ve üzerine ‘ Moja Bieda ‘ yani ‘ Acılarım ‘ yazmıştı. Tüm mektupları saklaması yönü iyidir çünkü Chopin tarihçileri ve çoğu müzisyen bu mektuplar aracılığıyla Chopin’in kişiliği hakkında yorum yapmaktadır. Ayrıca Chopin’in yazmış olduğu bir diğer eser de Opus 10 setine ait 3 numaralı parça olan ” Mi Majör, Etüt Op.10 No.3 ” eseridir. Tristesse ismine sahip eser sonrasında bildiğimiz bir tür haline gelecek olsa da ‘ Üzüntü ‘ anlamına gelmektedir. Chopin’in Veda ve Üzüntü temalarında verdiği eserlere iyi bir örnektir. Eserin sağ eli güzel bir melodiyi söylerken sol el sanki vokale eşlik eden bir orkestra gibi davranır. Eserin zorluğu ikinci yarından sona doğru uzanır ve büyük eksik akorlar ve de eksik beşlilerle temponun da artmasıyla piyanistleri zorlar eser. Yine Chopin’in en çok seslendirilen eserleri arasındador. İlginç bir bilgi daha verelim. Chopin’in Maria Wodzinska için yazmış olduğu ‘ L’adieu ‘ bir Vals’tir ve 3/4 ritme sahip bir danstır. Her ne kadar büyük ve derin bir eser olsa da Chopin eseri hayatı boyunca yayınlamamış ve eserin kendisi öldükten sonra yakılıp imha edilmesini ablasına bildirmiştir. Ablası ne yazık ki, ya da iyi ki… Evet evet iyi ki!, bu dileği yerine getirmemiş ve Chopin öldükten sonra tüm eserlerini yayınlamıştır Chopin’in. ( Kalan ve okunabilir olanları. Bazılarını da başka yayınevleri ya da arkadaşları yayınladı ama çoğunluk ablasına aittir. ) Eser 1855 yılında Chopin’in ölümünden 6 yıl sonra yayınlanmıştır. Ayrıca ekstra bilgi verelim. Chopin’in yazdığı ve günümüze ulaşan sadece 19 Vals vardır fakat Chopin’in yaklaşık 36 Vals vardır. Ne olursa olsun…

” Küle dönüşmüş olan bir kalp, her zaman bir başkalarınınkini canlandırır. ”

5 1 vote
Yazıyı Puanla
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments