Gitar Ülkesinin Kalbinden Bir Süit: “Suite Castellana”

Loading

Öncelikle bu yazı, danışman hocam Dr. Erkan Mehmet Karagülle ile olan çalışmalarımın bir ürünüdür. Gitar alanında birikim elde etmemi sağlayıp bunları paylaşma fırsatı verdiği için kendisine teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum.

Bu yazıdaki incelemem, 3 Mart 1891’de Madrid’te doğup, 12 Eylül 1982’de Madrid’te 91 yaşında hayatını kaybetmiş İspanyol besteci, şef ve emprezaryo Federico Moreno Torroba ve meşhur gitar müziği “Suite Castellana”.

20. yy. çağdaş dönem bestecisi olan Torroba’nın doğduğu yıl, Carnegie Hall ilk adıyla Newyork Music Hall olarak konuk şef Çaykovski ile açılmış, Japonya, tarihindeki en büyük deprem olan Mino-Owari depremini yaşamış. Yaşadığı dönem genel olarak Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı, ülkemizde Kurtuluş Savaşı, dünyada genel olarak imparatorlukların dağıldığı, ülkelerin cumhuriyet rejimine geçip ulus devletlerin yayıldığı, 2. Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı, askeri darbeler gibi önemli olayların olduğu dönem.

Madrid’te doğup yaşayan besteci, bir İspanyol light opera formu olan Zarzuelalarıyla meşhur olur ve iki yıl Latin Amerika’da Zarzuela turnesi yapar. Luisa Fernanda (üç perdelik romantik zarzuela) ve El Poeta (opera), bu turnenin en gözde Torroba eserleri.

1946’da İspanya’daki iç savaş sonrası ekonomik sıkıntılar ve kıtlıktan kaçmak için Amerika’ya gider. Yani yaşadığı dönem boyunca iki dünya savaşı görür, ülkesinde iç savaş olur, ekonomik zorluklar çeker, fakat o üretmeye devam eder.

Gitar özelinde inceleyecek olursak, o gün de günümüzde de 6 tek telli Torres gitarı mevcut. Besteci, yazdığı operalardaki deneyimini gitar eserlerine de aktarır. Pepe Romero’ya göre Torroba, gitar çalmasa da gitar konusunda derin bir anlayışa sahiptir. Gitar eserlerinin çoğunu Andres Segovia ya da Maria Angelica Funes’a adar.

Torroba’nın çağdaşı olan ressamlara Pablo Picasso, Claude Monet, Amedeo Modigliani, İbrahim Çallı’yı örnek verebiliriz.

Buraya kadar genel bir tablo çizmeye çalıştım. Şimdi Torroba’nın en bilinen eserlerinden Suite Castellana’ya bakalım:

SUITE CASTELLANA

Suite Castellana, 1926’da Fandanguillo, Arada ve Danza olmak üzere üç bölüm halinde yazılan ve İspanyol milliyetçiliğinin kalbinden doğan bir suit. İlk bölüm olan “Fandanguillo”, geleneksel fandango dansından modellenir. Kısa ve dramatik bir giriş, gizemli bir temaya yol açar. Daha parlak kontrastlı bir bölüm, dönüş melodisi ve alçak sesli ünlemlerle doldurulur. “Arada”, nazik ve etkileyicidir. Renkli uyumu, sakinleştirici ve yansıtıcı bir atmosfer yaratır. Torroba’nın İspanyol operasındaki deneyiminden gelen güzel vokal benzeri melodilerdeki ustalığı göze çarpar. “Danza”, hızlı tempolu bir tema ile başlar ve dinleyiciyi eğlenceli bir dans ile sahneye davet eder. Orta kısımda yorulunca dinlenmeyi önerir ancak dans teması, akşam gürültülü bir şekilde sona ererken dansçıyı geri dönmeye çağırır.

CASTELLANA VE FANDANGUILLO

Castellana (Kastilya); kaleler ülkesi, şatolar ülkesi anlamında bir kelime ve bu bölgeye verilen isim. İspanya Krallığı kurulmadan önce, 1065 yılında İber Yarımadası’nda kurulmuş eski bir krallık Kastilya. Bayraklarında şato, armalarında Kastilya tacı bulunur. Sonra Leon Krallığı ile birleşerek bayraklarına taç takan aslan figürü de eklenir. Navarra Krallığı’da alınıp güçlü bir İspanya Krallığı oluşur. Sonraları İspanya’da cumhuriyetçiler ile milliyetçiler arasında bir iç savaş çıkar ve bu savaşı milliyetçiler kazanır. “Fandanguillo”, Suite Castellana’nın ilk bölümüdür. Dolayısıyla İspanyol milliyetçiliğinin kalbinden doğan bir suitin ilk hareketidir.

Eser mi minör tonda yazılmıştır. Fandango dansı formundadır. Vibrato, çarpma, arpej, staccato, rasgueado, pizzicato teknikleri kullanılmıştır. Eser içindeki ölçülerde lento, tempo sostenuto ve vivo terimleriyle karşılaşılmaktadır. Fandango, 3/4 ya da 6/8’lik ölçüde tonalitesi değişen kuplelerle kadın ya da erkek iki dansçı tarafından oynanan, malaguena, granadina gibi flamenko stillere de kaynak olan, 17. yy.’da oluşan ve 19. yy.’da tüm ülkeye yayılan ulusal İspanyol halk dansıdır. Fandanguillo ise, fandangonun enstrümantal ve küçük türü olup genellikle fandango de huelva (huelva fandangosu) olarak tanınır ve kuzeyin jota’sı gibi canlı, neşeli, şakacı bir dans şarkısıdır. Almeira, Alonso, Granada, Lucena ve Huelva kentlerinin herbirinin kendine özgü bir fandango stili vardır. Sanatçı bu eseri büyük olasılıkla milliyetçi duygularla yazmıştır.

İlk üç ölçüde gizemli bir tema ve intro gibi sonraki ölçülere karşı merak uyandıran bir cümlesi var. Heyecanlı bir giriş yapar; üçüncü ölçüden sonra konuşmaya başlar ve dramatik bir hikâye anlatır. A tempoya yaklaşırken hikâyenin sonunda ortamı yükseltip gergin bir atmosfer oluşturur. A tempodan itibaren hikâyeyi olduğu gibi yeniden anlatır. Fakat bu kez durulup sakin bitirir, armonik ile noktayı koyar. Majör bölümde yeni ve umut verici bir hikâyeye başlar. Anlatırken açık ve güneşli bir havada, güzel çiçekli bir tepeyi bir çıkar bir iner. Sonunda iyice yükselip zirveye ulaşır. Zirvede kırmızı ve siyah topuklarıyla, ellerinde kastanyetleriyle dans eden mutlu kadınlar ve gitar çalan adamlar görülür. Burası mutluluğun zirvesi (staccatolu bölüm). Aşağı inerken hüzünlü hikâye tekrar hatırlanır. Zirveye doğru son bir kez bakılır ve hikâye sonlanır.

Bu eseri en iyi tanımlayan kelime “duende” diyebilirim. İspanyolca bir kelime olan duende öyle büyülü ve kendine özgüdür ki başka dilde karşılığı ya da net bir tanımı yoktur, herkes kendince bir tanım yapar. Bana göre; kozamın içinde acı bir sevgiyle büyürken kozamı yırtıp acıyı delerek sevgiyle (müzikle) başkalarından ve kendimden geçtiğim ve tekrar kendime ulaştığım an. Yeniden ördüğüm kozalar ve yeni sancıların ardından umutla ve heyecanla başka bir döngüye girme ve çıkmayı ifade eder. Ama hep dönüşmüş ve kendi iyi’me evrilmiş halde

Kaynakça

5 1 vote
Yazıyı Puanla
Subscribe
Bildir
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments